Haber
August 29, 2012

İstanbul’a mektuplar

yazan

Hans Ulrich Obrist, Gözde Severoğlu, Indy Johar, Haluk Gerçek ve Mimi Zeiger mektuplarıyla NCR-05′e katkıda bulundular.

“Les racines sont profondes et ne meurent jamais”. Edouard Glissant*
“Tout soudain, dans le tourbillon du Tout Monde” Edouard Glissant**
DAİMA İstanbul
Cevap İstanbul… soru nedir?
Gelecek… İstanbul’dur.

Hans Ulrich Obrist, Temmuz 2012

* Kökler derinde ve asla ölmeyecekler.
** Ansızın, Tüm Dünya’nın girdabında.


Sevgili Justinyen,

Doğu Roma İmparatoru iken yaptıkların ile ilgili söylenenler arasında en çok Nika ayaklanmasının ardından hipodromda gerçekleşen katliamı merak ediyorum. Gerçekten böyle bir şey yaşandı mı? İsyan eden halkın acaba sana anlatmak istediği bir şeyler mi vardı? Onlardan aldığın vergilerin, onlar için fazla olduğu hiç aklına geldi mi? Tarih kitaplarında senin hakimiyetindeki Kostantiniyye’nin düzen ve birlik içerisinde olduğu da yazıyor, peki düzen vardıysa neden şehir yağmalandı ve yakıldı?

Bu sorularıma vereceğin cevapları merak etmekle beraber, yaşadığın şehrin, şimdiki adıyla İstanbul’un, 1400 küsur yıl sonraki halkına özellikle imar konusunda neler sunduğunu sana anlatmak istiyorum.

Dünyanın en eski şehirlerinden olan İstanbul, her yüzyılda katman katman yükseldi. Kimi zaman yıkıldı ve yeniden inşa edildi, kimi zaman ise var olanın üzerine doğrudan inşa edildi. İmar, senin döneminde olduğu gibi, bugünkü yönetimin de ilgi alanı oldu.

İmar başlığı altında inşa ettirdiğin kilise, hastane ve kalelerin gerektirdiği vergiler, bir iyileştirme yaparken diğer bir tarafı yıkmaya benziyordu. Terazinin kefeleri denk değildi. Bugün de imar ile ilgili atılan adımlar bu dengesizliği barındırıyor. Ancak bugünkü yaşanan sorun sadece kefelerin eşitsizliği ile kalmıyor. Dönüşüme layık görülen bölgelerdeki halk, başka mekanlarda yaşamaya zorlanıyor. Dönüşüm başlığı altında iyileştirme yapılan bölge rant sağlanan mekan haline getirilirken, bölge halkı ‘‘TOKİ*’’ye maruz bırakılıyor. Var olanı olduğu gibi kabul edip iyileştirmeye gitmek yerine, o bölgeden nasıl maksimum kar sağlanacağı üzerinde duruluyor. Bölge halkının yaşam tarzı, ihtiyacı, alışkanlıkları önemsenmiyor. Sulukule’de yaşanan süreç buna örnek gösterilebilir. Romanların yaşadığı bu bölge, kentsel dokunun temizlenmesi (!) için başlatılan bir dönüşüm projesi. Bu temizlenme, kentin kültürel yapısı, kentsel mirasa olan ilgi ve algılayış konusunda bir referans sunuyor. Bugünkü yerel yönetimlerin kültürel mirası reddedişinin bir resmi olarak, İstanbul’un kimlik katmanlarını kolaylıkla yok saydığı söylenebilir. Katmanların varlığını reddediş, yaşanmışlığın önemini yitirmemize sebep oluyor.

Özetle, bugün İstanbul toprakları daha büyük rant elde edilebilecek ‘‘turistik’’ bölgelere dönüşüyor. Arsa ve yapılar için biçilen bedeller gün geçtikçe, hem de yabancı para birimleri üzerinden, katlanarak artıyor. Yaşam, halkın bir bölümünün karşılayamayacağı bedeller istiyor.

Bugünün İstanbul’unda iki köprü de yetmiyor, üçüncüsü yola koyuluyor. Toplu taşıma ile ilgili önerilen çözümler ihtiyaç duyulanın altında kalırken, trafik her saat yoğun oluyor. İstanbul’da barınma, yaşama, ısınma ve hayatını devam ettirebilme her geçen gün daha da güçleşiyor. Şu anda İstanbul’un her bir semti renovasyon, kentsel dönüşüm, iyileştirme, güzelleştirme ya da temizleme başlıkları altında didik didik ediliyor. Bu; kaldırımlardaki kilitli taşların gereksiz yere yenilenmesinden, bütün bir semtin kentsel dönüşüm başlığı altında temizlenmesine dek gidebiliyor.

Bugünün İstanbul’undan bir bakış aktarmak istedim sana. Yüzyıllar içinde değişen çok şey oldu, bana kalırsa en önemli değişim; sorgulayan ve derdini yüksek sesle ifade eden kişi sayısının giderek azalması oldu. Ürkek, umursamaz ve biat eden bir kitlenin çoğunluğu oluşturduğu bu dönemde, sorgulamak yerine her şeyi kabul eden takipçiler olmayı seçtik. Kendimize bir zarar gelmesin diye gözlerimizi yumduk. Belki de isteneni yaptık ya da istediğimizi…

Peki ya sen, Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen, 6. yüzyıl Kostantiniyye’si yerine 21.yüzyıl Türkiye Cumhuriyeti İstanbul’unun başındaki yönetici olmak ister miydin? 532 yılında isyan eden halkından farklı olan bu yeni halka ne önerirdin?

Saygılarımla,

Gözde Severoğlu


İstanbul 21. yüzyılda nasıl Batı Uygarlığı’nın beşiği olacak?

Indy Johar


Sevgili istanbul,

Çocukluğumdan ilk hatırladığım evimiz Samatya’daydı. Önünden denize girer, balık tutardık. Kış aylarında pencerden yorgun kum takalarını seyrederdim. Babam Sirkeci’deki işine trenle gider gelirdi. Denizi ve trenleri o zamanlar sevdim…Samatya Meydanı’ndaki balıkçılarda salkım salkım çirozlar kurutulur, tezgahlarda canlı karidesler zıplardı. Balık sevgim o zamanlar başladı..

Deniz kıyısındaki evlerin önünden sahil yolu geçti. Oturduğumuz iki katlı ev de yıkıldı sonra.

İlkokula başladığım yıl Aksaray’a taşındık. Horhor yokuşunu çıkardım her sabah. Okula yürüyerek gidilirdi. Yürümeyi o zamanlar sevdim. O ahşap ilkokulu yıktılar bir süre sonra..

Vatan ve Millet caddeleri açılırken eski evlerin, hamamların toz toprak içinde yıkılışını izledik. Yeni cadde o kadar geniş ve o kadar boştu ki mahalleli çocuklar için bulunmaz bir futbol alanı oldu. Oyun oynarken arada bir araba geçtiğinde kenara çekilirdik.. Top oynamayı o zamanlar sevdim.

Ortaokulda yatılı okurken Kadıköy-Karaköy hattındaki tüm vapurları uzaktan isimleriyle tanırdım. Vapurları ve tramvayları o zamanlar sevdim. İstanbul benim için tarihi yarımadaydı yıllarca.. En büyük eğlencemiz iddialı mahalle maçları ve sinemalardı. Şehzadebaşı’ndaki sinemalarda beş film oynardı arka arkaya. Hafta sonları Aksaray’daki Bulvar Sineması’na giderdik. Şimdi o sinemalar yok. Beyoğlu’nu Teknik Üniversite’ye girince tanıdım. Otobüse, dolmuşa binmeye alıştık. Sinema sevgim Emek Sineması ile büyüdü. Korkarım onu da yıkacaklar yakında…

Yirmili yaşlarda Kadıköy’lü oldum. Çocukluğumun vapurlarının çoğu emekli olmuştu. Sonra Boğaz’a köprüler yapıldı. Otomobiller, kamyonlar yollara sığmıyor artık. Araçlar korkunç bir hızla çoğaldıkça işe yaramayan yollar, kavşaklar, tüneller açıyorlar.

Ormanlar, su kenarları, deniz manzarası, kıvrımlı vadilerin, uzak tepelerin yamaçları parasını ödeyene satılıyor. Aç gözlü ve hoyrat bir kalabalık seni hızla tüketiyor, çirkinleştiriyor. Kimileri buna gelişme ve değişim diyor.

Artık kısa bir süre buradasın. Biliyorum, gözyaşlarını sessice içine akıtıyorsun. Elveda güzel İstanbul, seni özleyeceğim.

Haluk Gerçek


İstanbul’un çağdaş sesi nedir?

Mimi Zeiger

paylaş

Cevapla

You must be logged in to post a comment.