Haber
May 28, 2012

NCR-01 [Gündem]: Sinirlari Zorlamak

NCR-01 sayfaları, Adhokrasi kuratoryel ekibı üyesı Pelin Tan imzalı bir metin.

Eğer herhangi bir tasarım formu ve ilişkili söylemler, hem tartışmalı bir kentsel mekan ve hem de küresel ihtişam ile pompalanan İstanbul gibi bir şehrin ağırlığı altında eziliyorsa, bu durumda bir tasarım bienalinin rolü ne olabilir? Bienal gibi bir sergileme yapısını söylemsel ve edimsel tartışmalar yaratmak için bir araç olarak nasıl kullanabiliriz ve tasarımın gündelik siyasetini bu nasıl etkiler? “Fuar” veya sergilerden farklı olarak, bienallerin amacı sanat ve mimari pratiklerle ilintili merak uyandırıcı konseptleri doğuran ve besleyen bir ortam sunmak, dahil olan aktörlerin yerel sınırların ötesine uzanan üretken iletişim ağını (network) ortaya çıkarmak ve söylemsel pratiklerin karşılaşabilecekleri platformlar oluşturmak olmalı. Ancak şunu da biliyoruz ki, birçok bienal “kurumsallaşarak” şehirler için kültür endüstrisine ait tüketimin bir parçası haline geliyor ve bu da neoliberal yönetimlerin istifadesi açısından bir fırsat olabiliyor.

Bir yandan şehrin elit kesimleri tatmin edilirken, öte yandan bu etkinlikler kentsel pazarlamaya katkıda bulunabilecek araçlar olarak kullanılıyor ve İstanbul’un son zamanlarda iyice şişen cazibe balonunu biraz daha pompalıyor. Sergi yapmanın birçok yolu ve dolayısıyla çok çeşitli küratöryel pratikleri mevcut: Pedagojik-didaktik bir araç olarak işlev görmeyen, potansiyellerin ve konumlanmaların arayışını tetikleyen bir eleştirel bilinç olarak işleyebilir. Çok köklü ve edimsel iletişim ağlarını işletebilir. “Temsil edilemeyeni” sunarak formun “tamamlanmamış temsiliyeti”ni tartışabilir.


Bu günlerde İstanbul ve halkı, kentsel ve yerel seviyede, devlet/büyükşehir belediyesi tarafından başlatılmış tepe-taklak tasarım projeleriyle yüzleşiyor. Öte yandan küresel seviyede, gerek tasarımın temsili gerekse formu açısından, mimari tamamen güncel dünyadaki tartışmaların gerisinde kalmış durumda. Gündelik hayata daha çok dokunan ve gelecekte yatan potansiyelleri araştıran, açık kaynak ve ortak çalışmalara dayalı tasarım pratiği neredeyse imkansız. Mimari ve kentsellik bağlamında, İstanbul’un kamusal mekanları ya kurgusal tarihi yapılanma ya da tüketim mekanlarının mutenalaştırılması vesilesiyle özelleştiriliyorlar. Malesef tasarım, istisnai koşulları haklı çıkarmak için araçsallaştırılmış bir öğe olarak kalmaya devam ediyor. Geçtiğimiz senelerde tanık olduğumuz projeler, örneğin devlet tarafından (TOKİ ortaklığıyla) idare edilen kentsel dönüşüm projeleri, Tophane-Karaköy’deki Galataport projesi, Emek sinema binasının dönüştürülmesi ve Taksim Meydanı/Parkı’nı kapsayan gelecek tarihli dönüşüm projelerinin hepsinin amacı kamusal mekanların özelleştirilmesi, yeni tür gözetleme biopolitiğinin yerleştirilmesi, kollektif hayalgücünün azaltılarak gündelik hayat algısının parçalanması ve aykırılıkların reddidir. Bu şekilde tepetaklak projelerle tasarımı araçsallaştırmak ve bu şehrin potansiyelini azaltmak kentsel üretime dair anlayışı da etkiliyor. Neoliberal kentsel üretim herhangi seviyede bir tasarım formunun üretimine doğrudan tesir eder. Çok şiddetli bir mutenalaştırma sürecinde ezilmeye başlayan Tophane ve Şişhane’deki (ve daha bir çok yerdeki) zanaatkarlardan her biri devasa jenerik mimari projelerin altında ezilen herhangi bir küçük mimarlık bürosuyla aynı durumdadır. Kol emeği ve zihin emeği arasındaki kopukluk, tasarımda emeğin bölünmesi ve gündelik hayattan giderek uzaklaşması bizi form ve üretim araçları üzerine yeniden düşünmeye yönlendirmektedir. M. Lazaratto ve R. Sennett gibi düşünürler için iletişim ağları son zamanlardaki çalışma koşulları ve tüketim araçları açısından önemli bir öğedir. Emek, emeğin iş bölümünun örgütlenmesi ve öznellik sadece iletişim ağları üzerinden değil aynı zamanda iletişim ağlarının yeniden üretiminin kökten genişlemesi üzerinden de yeniden tanımlanır. Neoliberalizmin baskısı altında, üretim araçlarını ve dolayısıyla geleneksel tasarım üretimini eleştirel bir bakışla analiz etmek, tasarımda karşı stratejiler ve hareketler türetmemize olanak verebilir. Üstelik, İstanbul gibi bir kentte bir tasarımcının ve mimarın rolü belirsiz bir hal almıştır.

Bu şartlar altında, bienalin araştırma temelli işbirliğine dayalı küratöryel pratiğiyle ele alabileceği eleştirel bir araç olarak, İstanbul’un tehdit altında olan kaynakları ve potansiyeli analiz edilebilir ve özgürleştirici üretken iletişim ağlarını yeniden tanımlayabilir. Tasarım bienali, İstanbul kentsel klişesinin veya son yıllardaki küresel göz kamaştırıcı şişirilmiş balon kimliğinin ötesine uzanan bir anlayışla her tür ölçekte tasarıma ait iletişim ağlarının formlarını ortaya koyabilir. Diğer yandan gündelik hayattan türeyebilecek eleştirel yöntemlerle belki bir moderatör olarak toplum ve kenti savunan değerlerin seviyesini yeniden keşfetme yolunda bize rehberlik edebilir.

Hong Kong + Shenzen Mimari veya Gwangju Tasarım gibi son zamanlarda gerçekleşen bienaller küresel söylemsel platformlar sunan, her türlü tasarım formunu her sergilenişinde sosyo-ekonomik, durumsal ve siyasi bağlamda yeniden analiz eden etkinliklerdir. Buralardaki eleştirel ortam, mekansal pratikleri ve potansiyelleri her türlü tasarımın formunun arka planını ve tasarımcının rolünü anlamak için kendi sınırlarını zorluyor. Bir söyleşimizde, Mimar Nikolaus Hirsch İstanbul’un son zamanlardaki küresel halini kültürel endüstri bağlamında tarif ediyor: “İstanbul kesinlikle sanat ve tasarım dünyasının haritasında farklı bir yere taşındı. Bir yandan da sanat ve tasarım, kentsel dönüşümün tetikleyicileri oldular”. İstanbul konusunda yapılması gereken bir seçim var; ya bienal kentsel pazarlamanın cazibe balonuna ve İstanbul’un gündelik hayatının pazarlanmasını taklit edip katkıda bulunur ya da yerel sınırların ötesinde bir ölçekte kentsel tasarımın üretken iletişim ağlarını sunabilir, tasarımın eleştirel yöntemleri için bir araç olmak için ilk adımı atabilir ve böylece toplum ve siyasette tasarım ve mimari düşüncesinin yerini işaretleyebilir.

– Pelin Tan

1- Maurizio Lazaratto, Gayrimaddi Emek / Immaterial Labor, Muhtelif guncel sanat dergisi / contemporary art magazine, Eds.Pelin Tan, Adnan Yıldız, Ahmet Öğüt, 2008, no.4, Autumn, Istanbul

2- Richard Senett, Karakter Aşınması: Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri, Trans.Barış Yıldırım, Ayrıntı Pub., 2002, Istanbul (The Corrosion of Character: The Personal Consequences of Work in The New Capitalism, 1998)

paylaş

Cevapla

You must be logged in to post a comment.