Haber
December 18, 2012

NCR-07 [Ekoloji]: David Harvey Şöyleşisinden: Müşterekleştirme Pratiği

yazan


New City Reader’ın 7. sayısı Ekoloji sayfalarından bir metin: Pelin Tan ve Ayşe Çavdar’ın David Harvey ile söyleşisi

Kent hakkının yukarıdan verilen bir şey olduğunu düşündükleri zaman kavram hakkında insanların kafalarının karıştığını düşünüyorum. Bence kent hakkı tartışarak değil, uğrunda sahici mücadeleler verilerek alınabilecek bir şey. Çünkü toplumun içinden herhangi bir grup kent hakkı talep edebilir ve bu grubun talebi hegemonik hale gelebilir. Örneğin, birçok büyük şehirde, aslında finans sermayesinin, müteahhitlerin, çok zengin ve etkili bir azınlığın şehirde olup biteni kontrol ettiğini görüyoruz. Bu insanlara gidip ‘şunu yapmaya hakkın yok’ derseniz size ‘tabii ki var, burada yaşıyoruz ve bunu yapmaya hakkımız var’ diyeceklerdir. 1970’lerin New York’una bakalım örneğin, Rockefeller Kardeşler kent hakkının kendi hakları olduğu konusunda ısrarcı olmuş, kenti çok sevdiklerini ve farklı bir görüntüde inşa edilmesini istediklerini söylemiş ve tabii bu da insanların yerinden edilmesiyle sonuçlanmıştı. Fakat ne zaman bir grup, kendisine itiraz eden başka bir grup karşısında haklarını ifade etsmeye kalksa aynı dışlanmaya maruz kalır. Aslında ben kent hakkından burjuvazinin mahrum bırakıldığını ve kent haklarına halkın sahip olduğunu görmek isterdim. Kent hakkı fikrinin -ki aslında bir “boş gösteren” olduğunu düşünüyorum- içini doldurmak isterim. Fakat kavramın anlamı, örnek veriyorum, kitle örgütleri, evsizler ya da ayrımcılığa uğrayan azınlıklar tarafından şekillendirilecektir… Dolayısıyla, kent hakkı zamanla herkese yayılacak bir çeşit hoş görünümlü etik ilke değildir. Hakkında kavga edilmesi ve kazanmak için mücadele verilmesi gereken bir şey. Yani ortadaki tek ilginç soru, kent hakkını kimin kazanacağı, onu almak için nasıl mücadele edileceği ve bu hakların nasıl tanımlanacağıdır.

Bence müşterekler çok önemli bir kavram ve öyle görünüyor ki bu kavrama siyasi bir kavram olarak yaklaşmamız gerekiyor. Mesele, bir müşterek amacı nasıl geliştireceğimizdir. Bu sadece müşterek kullanımla ilgili değil, bir müşterek amaç tanımlamakla ilgili. Bence durum giderek kimin mülkiyet hakkı olduğundan ve elimizde hangi çeşit mülkiyet hakkı bulunduğu sorusundan (özel mülkiyet hakkı, kolektif mülkiyet hakkı, devlet mülkiyeti hakkı…) daha önemli bir hal alıyor. Biliyorsunuz bu tür meseleler teknik meseleler, oysa benim için asıl önemli olan siyasi mesele: Müşterek bir siyaseti nasıl başarabiliriz? Bunu başarabilmek için insanları bir araya getirmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor ve bu da içinde insanların toplanabileceği mekanlara ihtiyacınız olduğu anlamına geliyor. Örneğin, şu çok ilgimi çekiyor: şu anda birçok şehirde sorun, aslında ortada bir sürü kamusal mekanın bulunması fakat bunları müşterek bir tartışma başlatabileceğiniz siyasi mekanlara dönüştürememek. Kuzey Kutbu’nun bozkırlarını işgal etmek kadar zorlu bir iş olan Zuccotti Park’ın işgalinde olduğu gibi, kamusal mekanları siyasal tartışmalar için müşterek mekanlara çevirme girişiminin, şu anda bu kentte yapacaklarımızı, ortak mücadeleyi oluşturma biçimimiz ve bu ortak mücadelenin içerdiği projenin nasıl bir şey olması gerektiği konusunda net bir fikrimizin olması gibi tartışmaların müşterek bir amaca yönelmesi sürecinin çok önemli bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bu parça bence en önemli olanı, siyasi parça. Bu amaçların pek çoğunun peşinden, bazı dışlamalar yapmadan gidebileceğinizi sanmıyorum. Bence bazı şeyleri sermayenin elinizden kapmasını engellemek için bunların çevresine çit çekmeniz gerek. Kadın merkezleri, mahalle merkezleri gibi mekanları düşündüğünüzde bunların siyasi sürecin bir parçası olan bir tür güvenli sığınaklar olabileceğini görürüz, ama bunların hayatta kalabilmesi bir çeşit çitlemeyle mümkün olmuştur. Örneğin Zapatistalar kendi mekanlarını çitle çevreledi ve bu mekanın hükümeti biziz dedi. Dolayısıyla çitleme karşıtı müşterekler literatüründe bazen bu konuda kafa karışıklığı olduğunu düşünüyorum, ben hiç de çitleme karşıtı değilim, benim söylediğim, bazen bir şeyleri korumak için onları çitlemeyi düşünmeniz gerekebilir. Heterotopik mekanlar korunmalıdır. Bunu nasıl koruyacaksınız, çitlemeniz gerekecek, sadece bu yolla bunları koruyabilirsiniz. Bu arada, anarşist komünlerin bile genelde çitleri vardır.

paylaş

Cevapla

You must be logged in to post a comment.