October 15, 2012

Paralel Katılımcı Dilek Hanif ve Coture Çalışması

yazan

İstanbul Tasarım Bienali Paralel Katılımcılarından Dilek Hanif, hazırladığı Couture çalışmalarının “Kusurluluk” temasıyla örtüştüğüne dikkat çekiyor. Hanif, el emeği göz nuru ile yapılan giysilerin asla birbirinin aynısı olamayacağını ve büyüleyici bir kusurluluk taşıyacağını çalışmaları ile ziyaretçilere anlatıyor. Couture’ün bu kadar değerli ve özel olmasını, seri üretimden farklı olarak tek tek elde yapılması ve işlenmesine, dolayısı ile eşsiz oluşuna bağlayan Hanif, bu sebeple meydana gelen kusurların aslında bu özgünlük ve farklılığı simgelediğini belirtiyor. Bu temayla, özel bir çalışma sergileyen Hanif, özel yaratım atölyesini 14 Ekim 2012 tarihinde ilk kez tüm gün boyunca Bienal konuklarının ziyaretine açtı. Hanif, ayrıca ‘Kusurluluk’ kavramının kendisi için ne ifade ettiğine dair bir söyleşi gerçekleştirdi. Sergi, Pazar ve tatil günleri hariç 30 Kasım 2012 tarihine kadar 10.00 – 19.00 arasında görülebilir.
Adres: Dilek Hanif Butik Maçka Caddesi Ralli Apt. 37/1 Teşvikiye İstanbul

paylaş
October 15, 2012

Yona Friedman’ın Haliç Merkezi

yazan

Fotoğraf: Jean-Baptiste Decavèle

Adhokrasi Sergisi – Haliç Merkezi Projesi

Fransız-Macar mimar Yona Friedman’ın mimarlık, sanat ve sosyal bilimler alanlarında gelişmiş bir dizi öneri ile birlikte, “Mobil Mimarlık” ve “Mekansal Şehir” gibi önemli kavramları mimari tartışmaların içine getirmesinden altmış yıl sonra, bu kavramlar küreselleşme sonrasında megakentler için gerçekçi öneriler haline gelmiştir.

Bu bağlamda, Friedman’ın İstanbul şehri için ilk kurgusu olan Haliç Merkezi, Friedman’ın mega şehirleri, 19. Yüzyıl ulusal kimlik ve sınır gibi kavramların ötesinde, kıtalar içindeki iletişim ağları gibi gören genel algısına nüfuz eder.

Haliç Merkezi, 2010 yılında Şanghay’da geliştirilmiş bir kurguyu izler, ve iletişimin önemli bir unsuru ve İstanbul’un karmaşık bir sosyo-kültürel yapıya sahip bölgeleri arasındaki bağlantı yolu olarak suya odaklanmaktadır.

Friedman’ın yaklaşımı şehir dokusunda daha önceden mevcut olan ilişki, mekan ve devamlılık meselelerine yönlenmiştir. “Zannımca şehir (veya bina) ‘bitmiş bir ürün’ değildir,’ fakat her an sürekli dönüşümler geçiren sonsuz bir süreçtir.” diye belirtir. O yüzden, Friedman bireyler arasında ilişkileri oluşturma kapasitesinin doğrudan ifadesinden başka bir şey olmayan, sürekli değişimin kaçınılmazlığını kucaklayan mimaride ve sanattaki süreçlerin önemini vurgular. Süreç fikri Haliç Merkezi’nde belirgin şekilde görülür. Bu köprü-konut, şehrin bütün ilişkilerini, çoğunlukla günümüz neoliberal politikalarının aksine, küreselleşmenin perde arkasında yaşayanların yeni vatandaşlık statüsünü ifade eden göçmenlerden oluşan bir mobil nüfus da dahil olmak üzere kucaklar.

Friedman’ın çalışmaları ayrılmaz şekilde iletişim ile bağlantılı olduğundan, Friedman’ın girişimiyle diyaloğa girmek için, Haliç Merkezi, Tomás Saraceno, Boğaçhan Dündaralp, Ömer Kanıpak, Cevdet Erek ve Gabriele Basilico gibi birkaç sanatçı ve mimarın davet edildikleri bir platform olarak düşünülmüştür. Bu girişim aşamalı olarak, artarak ilerleyen bir düzenle sunulacaktır.

Haliç Merkezi Rum Okulu ana salonunda, Adhocracy içinde özel bir proje olarak ve sergiye ilham kaynağı olan eserleriyle Yona Friedman’a saygı duruşu mahiyetinde sergilenmektedir.

Haliç Merkez’in küratörlüğünü Maurizio Bortolotti üstlenmiştir.

Girişim Takvimi: 19 Ekim — Tomas Saraceno; 26 Ekim — Bogachan Dundaralp; 3 Kasım — Ömer Kanipak; 10 Kasım — Cevdet Erek; 17 Kasım — Gabriele Basilico.

paylaş
October 11, 2012

İstanbul Tasarım Bienali Başlıyor

yazan


Kentsel tasarım, mimarlık, endüstri ürünleri tasarımı, grafik tasarım, moda tasarımı, yeni medya tasarımı gibi başlıca alanlar ve ilgili tüm yaratıcı ürün ve projeleri kapsayacak İstanbul Tasarım Bienali’nde, küratörler Emre Arolat ve Joseph Grima’nın, “Kusurluluk” (Imperfection) temasını, kendi bakış açılarıyla yorumladıkları iki farklı sergi mekânında 46 ülkeden 300’e yakın tasarımcı ve mimarın 100’ün üzerinde projesi yer alıyor. İstanbul Tasarım Bienali, iki serginin yanı sıra 12 Aralık tarihine kadar, kentin farklı noktalarına yayılacak akademi programı, atölye sergileri, seminer programı, yaratıcı film kuşağı, paralel katılımcı programı ve tasarım yürüyüşleriyle iki ay boyunca İstanbul’u bir tasarım kentine dönüştürecek.

İstanbul Tasarım Bienali kapılarını, 10 Ekim Çarşamba sabahı Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda yapılan Resmi Açılış Töreni ve Basın Toplantısı’yla ulusal ve uluslararası basın mensuplarına açtı. İstanbul Tasarım Bienali Resmi Açılış Töreni’nin açılış konuşmasını İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı yaptı.

İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı konuşmasında “Hazırlıklarını 2010 yılından bu yana sürdürdüğümüz ilk İstanbul Tasarım Bienali’nde, son dönemde tüm dünyada ivme kazanan tasarım ve ona bağlı yaratıcı alanların tamamını kapsayacak bir etkinlik düzenleme amacını taşıdık. Tasarımı bir kültür öğesi olarak ele almayı,
farklı yönleriyle sorgulamayı, yeniden düşünmeyi ve düşündürmeyi hedefleyerek, bu alana İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın özgün bakış açısıyla yaklaşmak istedik. (…) İKSV’nin düzenlediği tüm etkinlikler gibi İstanbul Tasarım Bienali’nin de kendi alanını zenginleştiren, uluslararası arenada ülkemizdeki güncel kültür üretimini tanıtan ve dünyanın dört bir yanındaki farklı eğilimleri ve pratikleri İstanbul’a taşıyan doyurucu bir etkinlik olmasını ümit ediyoruz” dedi.
[ devamını oku ]

paylaş
October 5, 2012

İstanbul Tasarım Bienali Takvimi

yazan


İstanbul Tasarım Bienali çeşitli etkinlikler ile 13 Ekim – 12  Aralık tarihleri arasında şehrin farklı noktalarına yayılacak.
Ayrıntılı program için tıklayınız
10-18 Ekim 2012
19-31 Ekim 2012
01-10 Kasım 2012
11-19 Kasım 2012
20-30 Kasım 2012
01-12 Aralık 2012

paylaş
October 5, 2012

İstanbul Tasarım Bienali Yaratıcı Kent Haritası

yazan

İstanbul Tasarım Bienali, Musibet ve Adhokrasi sergilerinin yanı sıra, Akademi Programı Atölye Çalışmaları Sunumları, Seminer Programı, Yaratıcı Film Kuşağı gösterimleri, Paralel Katılımcı etkinlikleri ve Tasarım Yürüyüşleri’yle şehrin farklı noktalarına yayılıyor. Tüm bu programları gösteren İstanbul Tasarım Bienali Yaratıcı Kent Haritası, bienal mekanlarında ve şehir merkezlerinde ücretsiz olarak dağıtılacak. Harita Superpool tarafından tasarlandı ve TUSKON’un (Türkiye İş Adamları ve Sanayiciler Konfederasyonu) katkılarıyla basıldı.
Yaratıcı Kent Haritası No:1 için tıklayınız
Yaratıcı Kent Haritası No:2 için tıklayınız

paylaş
October 3, 2012

ifau + Jesko Fezer Adhokrasi sergisini tasarlamak için İstanbul’da

yazan

ifau (Institut für angewandte Urbanistik, 1998, Berlin/Almanya) mimarlık ve kentsel tasarım alanlarında birbiriyle ilişkili, disiplinler arası projelere odaklanan mimarlar grubudur. Esnek metodolojileri, araştırma projelerine, enstalasyonlara ve genellikle kent bağlamındaki etkinliklere kadar uzanmaktadır. ifau, projeleri ile tasarımda müzakere için mekan yaratarak bağlamsal süreçleri, kentsel farklılıkları ve çeşitlilikleri irdelemeyi ve kayıt altına almayı amaçlamaktadır.

ifau: Christoph Heinemann, Susanne Heiß, Christoph Schmidt

ifau, 2004 ten beri, An Architektur dergisinin editörü ve Berlin’deki Pro qm. kitap evinin ortağı Berlin merkezli mimar Jesko Fezer ile işbirliği yapmaktadır. Jesko Fezer Hamburg Güzel Sanatlar Üniversitesinde Deneysel Tasarım profesörüdür. ifau + Jesko Fezer Adhocracy sergi mekanını tasarlamaktadır.

paylaş
September 5, 2012

NCR-05 İstanbul’a Mektuplar -2

yazan

Joseph Kanon, Alejandro Zaero-Polo, Daan Roggeveen ve Nazlı Gönensay mektupları

Sevgili İstanbul,

1945’te tüm savaşı tarafsızlığın cambaz ipinde yürüyerek geçirmiş bir şehirdin. Yabancı casusların Park Hotel’in barında masalar arası mekik dokudukları bir oyun alanıydın. Park Hotel artık yok, yerini önce bir otopark aldı, sonra lüks bir apartman. Başka birçok şey de değişti: tramvay hatları kapatıldı, Boğaziçi’ne köprüler asıldı, caddelere yeni adlar verildi. Dik yokuşlarını ve kıyının gerisinde kalan iç bölgelerini 14 milyon insan daha doldurdu. 1945’in İstanbul’u şimdi ancak hayallerde yaşıyor ve onu gerçek kılmak için bir tür edebi arkeoloji çalışması yapmak, eski haritalar, fotoğraflar, güncelerde kaleme alınmış gelişigüzel referanslarla tarihin üstüste binmiş katmanlarını teker teker soymak gerek.

Ama altyapıyı, bir caddeyi, yeniden yaratmak bir şey; asıl sıçramayı yapıp zamanda geri gitmek başka bir şey. Şimdi bize imkansız uzaklıkta gelen şeyler o zamanın güncel olaylarıydı. Saltanat 23 yıl önce, harem ise sadece 36 yıl önce feshedildi. Yakın geçmiş sayılır. O zamanlar İstanbul’un dört bir tarafını, geçmişin şanlı zaferleri için nostaljik duygular besleyen Osmanlı muhafızları ve bir an önce modern dünyanın bir parçası olmaya kararlı genç Atatürk nesli doldurmuş olmalı. Ve bir zamanlar hayat dolu olan azınlık cemaatlerinden geriye kalanların arasına önce damla damla sızan, sonra gürül gürül akan mülteciler, Batılı gurbetçiler, yalnız kendileriyle meşgul olup, bir yandan da casusluk çevirenler… Harika bir ortam diye düşündüm, ve belki de ilk başta düşündüğümüz kadar da uzak değil.

İstanbul, sen hala insanlar ve farklı gündemlerin birbirine girdiği baş döndüren bir karışımsın. Sokaklarının görüntüsü o zamanın sokaklarına çok benziyor, deniz trafiğinle hala canlısın, hala tarihi katmanlarla yaşayan bir şehirsin. 1945 bu katmanların yalnızca bir tanesi. Benim kitabım için yeterli ama koca mozaiğinin yalnızca bir parçası. O zamanlar bize keyif vermiş şeyler, şimdi de keyif veriyor: Sinan’ın uhrevi yapıları, Eminönü rıhtımını boydan boya süzülerek geçen kuşlar, Galata Köprüsü’nde sıra sıra dizilmiş sabırlı balıkçılar. Sen daima, şimdi de, o zaman da, bir yazarın rüyasısın. Nefes alıp veren tarihinle sarmalanmışsın.

Joseph Kanon

[ devamını oku ]

paylaş
September 4, 2012

New City Reader 05 mektupları!

yazan

Charles Jencks, David Kohn, Şeyla Benhabib ve Merve Kaptan, New City Reader’ın beşinci sayısı için İstanbul’a mektuplar yazdı.

İstanbul – Zaman Şehir

İstanbul ve Roma, taş yapılar ve kazıların damga vurduğu binlerce yıllık tarih katmanlarıyla, dünyanın en mükemmel zaman şehirleridir. Ama bir bakıma, İstanbul ve bir bütün olarak Türkiye, tarihsel katmanlarının zenginliği ve çeşitliliğiyle, bu konuda dünyanın en önde gelen yeri olma noktasında Roma’dan daha fazla hak iddia edebilir.

Türkiye dünyanın ilk neolitik yerleşimlerinden bazılarını topraklarında bulunduruyor. Örneğin kentleşmenin ilk olarak ortaya çıktığı Çatalhöyük, ilk kent toplumuna yol açan koşullar konusundaki görüşlerimizde devrim yaratan 12000 yıllık yerleşim Göbekli Tepe. Neolitik Dönem’in başlaması, tarımda gerçekleşen devrim – yani buğdayın mutasyona uğraması sonucunda insanların şehirlerde bir araya toplanıp, çifçilikle geçinmeye başlaması – yüzünden değil başka bir şaşırtıcı sebepten ötürüydü. İnsanlar tapınmak için eş merkezli çemberler oluşturup bir araya geliyor veya bu dairesel düzen üzerine yerleştirdikleri mimari anıtlar inşa ediyorlardı. Son on yedi yıldır kazılmakta olan Göbekli Tepe üzerleri heykel oymalı ve hayvan kabartmalı T-şekilli monolitlerden (taş anıt) meydana gelmişti. Kabartmaların çoğu dişlerini gösteren, kızgın yırtıcı hayvanlara aitti. Bunlar da en az, her T-şekilli monoliti dev bir insan figürüne dönüştüren uzun kollar ve ince parmaklar kadar tuhaf ve tekinsiz görünüyorlardı. Göbekli Tepe’de insanlar nesiller boyunca, bir T çemberinin içine veya etrafına bir başka T çemberi inşa etmek için muazzam bir çaba harcamışlardı. Monolitlerden bazıları Stonehenge’dekilerle kıyaslanabilir. Bu kolektif inancı destekleyen ritüel şu anda bizim için bir esrar perdesi ardında gizleniyor ama arkeologlar ve antropologlar şimdi bu yaratımları çok güçlü bir sosyal uyum içerdiği için “dinin doğuşu” olarak adlandırıyorlar. On iki bin yıl önce Neolitik Devrim’i başlatan şey, anlaşılan o ki, bu “bilinen en eski tapınak yerleşimi” idi. İstanbul’da ise en eski yerleşimin tarihinin en az bu kadar eskiye uzandığı ispatlandı.

Bu gibi bölgelerde yeni binalar inşa etmenin doğuracağı sonuçlar ne olacak? Zaman Şehir, dağın jeolojik kesiti gibi farklı çağ katmanlarının bileşimidir; farklı katmanlarını materyaller, renkler ve kimyalar şeklinde gösterir. Aslında bu katmanların her biri natüralist bir tarih manzarası, indekslendirilmiş bir zaman göstergesi ve silinip yeniden yazılmış birer kültür parşömeni sunar. İstanbul Zaman Şehri’nde yapılar inşa etmek bu katmanlaşmayı korumak ve dramatize etmektir. İnşaat yeni veya doldurma bir toprak parçası üzerindeyse, bu katmanlaşmanın yapay bir benzerini yaratmaktır. Zaman Şehir, çağlar içinde inşa edilir; mimar evrimleşmeyi, yıkımı, ve sikkelerin yeniden basılmasını – silinip yeniden yazılan parşömeni – bilincin ışığıyla aydınlatır.

(Theodosius’un Katmanlı Duvarları … ve Yeni Yapay Duvarlar)

Charles Jencks

[ devamını oku ]

paylaş
September 4, 2012

New City Reader [05 - Mektuplar] fotoğrafları!

yazan

NCR mevkilerinin listesini makalenin devamında veya yandaki harita bulabilirsiniz.

[ devamını oku ]

paylaş
September 3, 2012

NCR-05 İstanbul’a Mektuplar

yazan

Shumon Basar, Superpool, Füsun Türetken ve Tom Dyckhoff, New City Reader’ın beşinci sayısı için İstanbul’a mektuplar yazdı.

Sevgili İstanbul, dün Orhan Pamuk’un aynı adlı romanının muhteşem bir sonucu olarak ortaya çıkan Masumiyet Müzesi’ndeydim. Bir arkadaşım fesi göstererek sordu: “Bunun ne olduğunu biliyor musun?”, “Evet,” dedim, “Kemal Atatürk Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde bunları yasaklamıştı.” Arkadaşım buna karşılık şöyle dedi: “Çünkü Osmanlı’ya aittiler.” Bu hafta kamu tartışmaları Türkiye’de kürtajın ahlakî ve yasal statüsü etrafında kızıştı. Liberaller bu mücadeleyi yeniden kazanmak zorunda kalacaklarını hiç düşünmemişlerdi; ama burada asıl ilerlemenin – sosyal, ekonomik ve biyolojik – tek yönlü bir cadde olduğu varsayımı sınanıyordu. Ve burası 11 Eylül’ün damga vurduğu bu on yılda Ekonomik Avrupa Kalesi’nin resmi olarak dışında tuttuğu, dolayısıyla iyimserlik anlayışını tam aksi yöne, yani doğuya çevirmiş bir Türkiye. Doğu, El Cezire Türkiye olabilir, Arap dünyasıyla hizalanmak için ülkenin saat ayarının değiştirilmesi olabilir (+2 değil, +3), Bakü, Bişkek, Mekke veya yerli MTV olabilir. MS 330’da kimi insanların sana, Hıristiyanlığın merkezini daha doğuya, ilk başladığı yerlere daha yakın bir noktaya taşıdığın için, “Yeni Roma” dediklerini hatırlıyor musun? Daha iyisiyle değiştirme, adaptasyon, yeni isimler, geçmişin mağlubiyeti… Peki ya şimdi? Louis Althusser’in söylediği gibi: “Gelecek çok uzun sürer.”

[ devamını oku ]

paylaş