Adhokrasi Sergisinde yer alan Haliç Merkezi Projesi’nde Friedman’ın girişimiyle diyaloğa girmek için önerilen diğer bir müdahale Boğaçhan Dündaralp tarafından hazırlandı. Haliç Merkezi Projesi’nin küratörlüğünü Maurizio Bortolotti üstlenmiştir.
Yona Friedman’ın Haliç Merkezi Projesi için; biri yer-bağlam eksenindeki , diğeri daha global ölçekte ‘ bugünün kent yapısı’ içindeki konumunu sorgulayan 2 soru
Yona Friedman’nın yaklaşımları içinde “Haliç Merkezi Projesi” yer-bağlam ekseninde nasıl okunmalıdır ?
Yona Friedman 1960’lardan bu yana sürdürdüğü mimarlık yaklaşımına baktığımızda; insanların kendi yapma biçimlerini tetikleyecek bir takım araçları nasıl kullanacağına yönelik ‘teknik’ olanakları, altyapıları, üretimleri, iletişim modellerini araştırdığı kitaplar, rehberler ve organizasyonlar gibi farklı mimarlık üretim mecralarına odaklamış olduğunu görürüz.
Yona Friedman’nın Haliç Merkezi Projesi; “mega yapılar Çağı” olarak bilinen 60′ların ütopik mimari çalışmalarının paralelinde 1963’te geliştirdiği; köprü strüktürünün bir altyapı olarak kullanıldığı şehir-köprü fikrinin bir yerleştirmesidir.
Friedman’nın Şehir-köprü fikri (spatial city) , mobil (esnek) mimarlık araştırmaları ve çalışmalarının ardında savaş deneyimi yaşamış kentsel deneyimler bulunmaktadır. Savaş ya da afet ortamları, hayatta kalma, mahrumiyet, yoksunluk ve yoksulluk koşulları göz önüne alındığında bu araştırmalar bize; kendi kendine organize olabilen (self-organization), kendin yap (self-build) yöntemlerini kullanan, karar verici mekanizmalarının yerini iletişim modellerine bıraktığı, katılımcı tasarımın temel prensiplerinin araştırıldığı çok önemli ve güncelliğini hala koruyan çalışmalardır.
1960’lı yıllar Türkiye’nin planlı ekonomiye girdiği, kapitalin en önemli kıt faktör olduğu, zaten düşük olan kapitalin de sanayiye ayrıldığı bir dönem. Hızlı sanayileşmenin bedeli, şehirleşme ve konuta ayrılan kapitalin en aza indirildiği bu dönemde ‘Gecekondu’; İlhan Tekeli’nin deyimi ile “…modernist meşruiyeti içselleştirmiş bürokrasi ve mimarlar ve plancılar tarafından bir sorun olarak görülse de, ekonomi açısından inovatif bir çözüm olarak…” ortaya çıkmıştı. Friedman’nın yaklaşımları ile bu dönemden başlayan ‘Gecekondu’laşma arasında paralelliklerin ve tartışmaların gözardı edilmiş; yeterince tartışılmamış olması bu coğrafya için büyük kayıptır. Keza 1999 Kocaeli depremi sonrası yaşanan travmalar ve barınma problematikleri bugün bile bürokrasi-plancı-mimar ekseninde hesaplaşılmış, deneyimlerin aktarılabildiği bir düzlem üretemediğini 2011 Van depremi göstermiştir. Bu coğrafya’daki modernist planlama ve mimari eğilimleri o dönemde nasıl kendi ortamının enerjisini alternatif yaklaşımları üretemediyse; şimdilerde de özellikle de istanbul’da neo-liberal politikalarla yürütülen ve gücünü dünyadaki benzerlerine göre farklı dinamiklerden alan kentsel dönüşüm hareketleri içinde; ‘gecekondu’ ların yok edilerek ve “barınma hakkı” nı ihlal edilerek yürütüldüğü politikalarda da üretilememektedir.
Geç de olsa Yona Friedman İstanbul’a davet edilmiş; bienal kapsamında iletişime açık bir proje sunmuştur: Haliç Merkezi Projesi. Yukarıdaki açıklamalar bağlamında bu proje yer ve bağlam ekseninde bize söylemektedir ?
Yona Friedman, kendisine atfedilen ütopik etiketlerine karşı; her zaman mümkün projeleri geliştirmeye; hayata geçebilir projelerin peşinden koştuğunu söyler.
[ devamını oku ]